
Cemre, geleneksel inanışa göre baharın habercisi olarak yedişer gün arayla önce havaya, sonra suya ve en son toprağa düşer. Bu genellikle Şubat sonu ile Mart ayı içerisinde gerçekleşir.
Doğayı dikkatle gözlemleyen atalarımız, cemre olgusunu keşfederek kendilerine özgü bir takvim meydana getirmişlerdir. Mevsimlerin değişimini ve baharın gelişini haber veren cemre için annem, ”Düştükten sonra kar yağmaz o diyarlara.” şeklinde bir inanışı dile getirirdi.
Cemre'nin Anlamı ve Sembolik Değeri
Baharın müjdecisi ve kışın bitişinin habercisi olan, gözle göremediğimiz bu doğa olayı, kapımızı üç defa çalar. Cemre, kelime anlamı itibarıyla "kor halindeki ateş" demektir. Tasavvufi düşüncede ise kor ve ateş, temizlenmeyi ve yeniden doğuşu sembolize ederken, aynı zamanda aşkın yakıcı gücüyle de bağlantılıdır. İnsan adeta “Sevgili Cemre, Gel! Hemen ısınsın havalar.” diye seslenmek ister.
Cemrenin Düşüş Süreci ve Coğrafi Soru İşaretleri
Güneş etrafındaki yıllık döngümüz ilerledikçe bahar mevsimi kendini gösterir. Cemre, yaygın inanışa göre önce havaya, ardından suya ve son olarak da toprağa düşer. Yedişer günlük aralıklarla gerçekleştiği kabul edilen bu sıcaklık artışları, nesilden nesile aktarılan kadim bir bilgidir. Cemre için özel bir anma töreni ya da hazırlık yapılmaz. Ancak cemrenin düşmesinin her bölgede aynı etkiyi yaratıp yaratmadığı bir merak konusudur. Örneğin, bazı yörelerde cemreyle birlikte hava ısınırken, Doğu Anadolu'da yolların hala kapalı olması ve sobaların yanmaya devam etmesi, "Cemre acaba nereye düştü?" sorusunu akla getirir. Benzer şekilde, Kanada veya kutuplar gibi bölgelere cemrenin ne zaman uğradığı da düşündürücüdür.
Doğanın kapısını üç kez tıklatan bu sihirli doğa olayı, düştüğü yerleri önce bir nebze serinletip sonra ısıttığı rivayet edilir. Rüzgâr, sanki cemrenin gelişini işitmişçesine, topladığı çiçek kokularıyla etrafa yayılır. Bu isim, kız çocuklarına da oldukça yakışmaktadır; minik bir Cemre bebek, geleceğin Cemre Hanım'ı...
Cemre'ye Feminen Bir Bakış
Şahsen cemre olayını bir kadın figürü olarak hayal ediyorum; eteklerini savurarak gelen, etrafına ısı ve bereket saçan, toprağın yeniden can bulmasını sağlayan bir varlık gibi...
Bir Söylence: Göçebe Araplar ve "Cemre Düşmesi"
Yaşam döngüsünü etkileyen "cemre düşmesi" tabirine dair çeşitli rivayetler de bulunmaktadır. Bunlardan birine göre, göçebe Arap kabileleri, iç içe üç çadır veya üç ağıl kurarlarmış. En dıştaki bölümde büyükbaş hayvanlarını, ortadaki bölümde küçükbaş hayvanlarını barındırır, en iç kısımda ise kendileri yaşarlarmış. Bu katmanlı yaşam alanlarının her birinde ısınmak için ayrı ateşler yakarlarmış. Havalar ısınmaya başladıkça, sırasıyla önce en dıştaki ateşi, sonra ortadakini ve nihayetinde en içteki ateşi söndürürlermiş. İşte bu ritüele de “Cemre Düşmesi” adını verirlermiş.
"Seni ruhuma cemre diye damlatmadıktan sonra ben bu bedende neyleyeyim?"
Mevlana'nın Dizelerinde Baharın Coşkusu
Aşk da sensin, hasret de sensin, ben de sen... Mevlana'nın ifadesiyle, bir yere cemre düştüğünde:
“Gök, gürleyerek davul çalar! Artık, tabiatın cüz’i de, küllü de dirilmiştir! Ağaçların gönüllerine, güllerin burunlarına hoş bahar kokuları gelir! Bahar gelir, menekşe kalkıp süsenin yanına varır. La’l rengi elbiseler giyen gül sevdalanır da kaftanını yırtar. Sümbül yasemine ‘Merhaba, seni saygı ile selamlarım!’ der. Yasemin de ‘Ey nazik dost, ben de seni candan selamlarım!’ der. Ekşi suratlı kış geçer gider. O zevki, neşeyi kaçıran soğuklar yok olur. Sevdalı nergis sahralara dalar da çimenlere göz kırpar. Çimenler onun gönlünden geçeni anlar da ‘Ferman senindir, ne istersen yap!’ der. Karanfil de söğüt ağacına ‘Sana ümit bağladım’ der. Söğüt de ‘Ben pınar eviyim, benimle yalnız kalmak istiyorsan, buyur içeri!’ diye onu davet eder. Üveyik kuşu ‘Kü, kü, o sevgili nerede, nerede, onu arıyorum?’ diyerek bahçeye gelir. Güzel sesli âşık bülbül de ‘Görmüyor musun; aradığın burada!’ diye gülü gösterir.”
Günümüzün "Cemre"leri ve Modern Bahar Ritüelleri
Belki de Cemre Hanım'ın artık düşmesine bile gerek yok; zira baharın gelişini farklı şekillerde zaten anlıyoruz. Bu unutulmaz kültür mirasımız, acaba günümüz şartlarında yeniden mi yorumlanmalı? Artık mevsimsiz zamanlarda, mevsim dışı sebzeler yetiştirebiliyoruz. “Bahar gelse de turfanda sebzelere kavuşsak.” özlemiyle beklediğimiz günler mazide kaldı.
Kış mevsimi, geleneksel cemrelerle vedalaşırken, kış boyunca alınan kilolar da üzerimizde bir ağırlık oluşturur. Ne de olsa kışın ardından bahar gelir ve diyet sezonu açılır. Mayoların içine sığabilmek için internet üzerinden diyetisyen önerileri, şok diyetler, uygulaması güç tarifler ve pek de sevilmeyen yiyeceklerden oluşan zayıflama programları ekranları doldurur.
Kış sezonu indirimleri son bulurken, yaklaşan baharın romantizmini ve şıklığını yansıtan yeni koleksiyonlar vitrinleri donatır. Adeta baharı müjdeleyen bu vitrinler, modern zamanların 1. cemresi gibidir. Ardından mayo katalog çekimleri, yaz modası defileleri, ekranlarda boy gösteren modacılar ve sohbet programı konukları belirir. Belki de Hawaii'de çekilmiş o iştah açıcı dondurma reklamları da 2. cemre sayılabilir. Pop sanatçılarının yaz temalı, enerjik klipleri ise 3. cemre olarak kabul edilebilir. Yaz konseri hazırlıkları ve erken tatil rezervasyonları da bu dönemin hareketliliğini artırır. Gözümüzün önünden bu tür içecek reklamları eksik olmaz.
Sosyal hayatta da baharın gelişiyle birlikte değişimler gözlenir: Caddeler ve parklar kalabalıklaşır, kedilerin miyavlamaları daha bir işveli hale gelir. Bazen beklediğimiz o cemreler, bir kış gününde ya da sonbaharda, içimizdeki özlemlere ve hasretlere de düşebilir. Gönül, ‘Yoruldum’ dememeli.
Havaya, suya ve toprağa düşen cemre, kimi zaman da doğrudan yüreklere düşer. İnsanın ruhunu harekete geçiren beyin, kalbe fısıldar: ”Bahar yakındır!” Müjdeler olsun! Bahar geldi. Hoş geldi. Hoş geldi! Bahar geldi!
Kaynak: Haber Merkezi - thewhatnews.net